15.12.09

küçükken..

küçükken annemle koridordaki aynanın karşısında dans ederdik. bi de o işe gtmeden once hazırlanıp makyaj yaparken ben yattıım yerden topuk seslerine uyanıp yarı uyur yarı uyanık onu izlerdim. bide o işe gittikten sonra azıcık sola kayar yastığını koklar, onun yastığında uyurdm.

14.12.09

inanılmaz bişi.

bu arada dün akşam 3. gözüm açıldı. Gözlerimi kapattığımda film izliodum. ama tabi bi sure sonra açmak zorunda kaldıım için filmi kaçırdım. sarmadığından değil. bi de çok acayipti... çok değişik, çok guzeldi. vay anasını ya...

bana forwardlanan bi mail...

Psikolog Justin Kruger ve David Dunning'in tarihe geçmelerine vesile olan bulguları, Türk sağduyusunun yüzyıllardır "cahil cesareti" dediği şeydir aslında.
Teorileri özetle, "cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır" der. Metin çözme, araç kullanma, tenis oynama gibi çeşitli alanlarda yapılan araştırmaların sonucunda şu bulgulara ulaşılmıştır:
-Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler. Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir. Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler. Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar. Değerlendirme zaafı: İki uzman daha sonra, bu teorilerini test etme fırsatı da buldular. Cornell Üniversitesi' nden 45 öğrenciye bir test yaptılar, çeşitli sorular sordular. Ardından öğrencilerden "testin sonucunda ne kadar başarılı olacaklarını tahmin etmelerini" istediler. En başarısızların (yani sadece yüzde 10 ve daha az doğru cevap verenlerin), testin yüzde 60'ına doğru cevap verdiklerine, ayrıca iyi günlerinde olsalar yüzde 70'e ulaşabileceklerine inandıkları ortaya çıktı. En iyilerin (yani en az yüzde 90 doğru sonuç alanların) en alçakgönüllü denekler olduğu (soruların yüzde 70'ine doğru cevap verdiklerini düşündükleri) görüldü.
(Not: Dunning ve Kruger bu çalışmalarıyla 2000 yılında Nobel de kazandılar.) Çalışan, kendi kapasitesini değerlendirmekten ve eksikliğini teşhis etmekten acizdir. Ama asıl vahim olan, bu "yetersizlik + haddini bilmeme" kokteylinin, mesleki açıdan, karşı koyulmaz bir itici güç oluşturması. Kariyer açısından bir eksiyken, artıya dönüşmesi. İşinde çok iyi olduğuna yürekten inanan "yetersiz", kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve haddi olmayan görevlere talip olmaktan en küçük bir rahatsızlık duymayacaktır. Aksine bunu bir "hak" olarak görecektir. "Uyanıklık" bilecektir. Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar ise çalışma hayatında "fazla alçakgönüllü" davranarak kendilerine haksızlık edecekler, öne çıkmayacaklar, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmayacaklar, kıymetlerinin bilinmesini bekleyecekler (ve bilinmeyince için için kırılacaklar ve kendilerini daha da geriye çekecekler) ve muhtemelen üstleri tarafından "ihtiras eksikliği" ile suçlanacaklardır. Sonuçta, "kifayetsiz muhterisler" her zaman ve her yerde daha hızlı yükselecekler ve daha yukarılara çıkacaklardır. Etrafınıza bir bakın, uzmanlara hak vereceksiniz.

12.12.09

Hasta oldum. İyi ki oldum. Bahaneyle 24 saatten daha da uzun bi sure hiçbir şey yapmadım. Uyudum uyandım, yedim içtim sıçtım osurdum bol bol… yeni şeyler keşfettim.
Örneğin hasta olmak bişilerin bedeli. Vucudumuza duzgun davranmamamızın bedeli örneğin.
Beden dediğin şeyin bi kapasitesi var. Artırmak istiosan da bunu yavas yavas yapıcaksın. Vucuduna abanmıycaksın. Seviceksin. Sadece yemek yemiyceksin, kaliteli şeyler yiyceksin.
Bunları yapmassan, vucudun senden işte bole intikamını alıomuş. Hayatından 2-3 gun çalıyomuş.
Bi de psikolojik boyutu var tabi hastalıın. “ben ii deilim abi” dediğinde birilerinin senin için bişiler yapması, yapabilecek olması durumu. Başta ev arkadaşlarım olmak üzere dostlarım her an yardıma hazırdı aslında. Yani saat kaç olursa olsun arayabiliceim insanlar vardı. Evet sadece grip oldum ama abartmıorm gercekten bu çok onemli bişi ya. Hasta olduunuzda yanınızda kimin olduu çok onemli. Belki de ben çok şımarık olduum için bana ole geliodur. Yani zaten hali hazırda şımarık bi insanım, bi de hasta olunca iice “herkes bana baksın, herkes benmle ilgilensin” yok efendim “herkes başımda olsun” cu oluorum. Ama bole dusunen tek kişi deilim sanırım. Neyse.. bi teorim var:
Sevgili, sağlık sigortası gibidir. Sağlıklıyken her gun bişilerden feragat edip yatırım yaparsın ki hasta olunca sana baksın. Tam da evlilik kafası işte. Hastalıkta sağlıkta geyiği… eğer yatırım yapamıosan ya da tercih etmiosan, tedavi masraflarını(mecazi anlamda)kendin karşılıosn=) ya da çok sağlam arkadaşların olması gerekio, benm gbi=))

26.11.09

ÖLÜM

Wuuuuvvvv!
Ölümden korkmak çok saçma aslında. Yani başından beri bildiin bişiden nie korkuosn dmi=) hadi ilk ögrendiğinde korkarsın da artk gelmişsin bilmemkaç yaşına yıllardır bildiin bişi bu senin hala mı korkuosun=)
Bide ölüceğini bile bile çocuk doğurmak çok ilginç. Çocuğunun potansiyel bi hero falan olucağına dair inancın yuksekse doğru bi karar olabilir. Ama sanmıorm “dur bi çocuk yapalım da, O da dunyayı daha guzel bi yer yapsın” diyip çiftleşen insanlar oldugunu. Zaten ölücek, nie doguruosun..ilginç. gerçi insanoğlu sevio bole şeyleri. Biteceğini bile bile illa bi girişim bişi yapıcaz. İlişkiler mesela. Okul btnce bidaha gormicein insanlarla gereksiz sohbetler.. karşı cinsle yersiz munasebetler=) ahah bu komik oldu=)

Nese işte.. ölüyoruz yani onu diorum… bide ölmesin die kurtarmaya çalışmakta saçma aslında insanları. Adam komada fln mesela tedaviler bussuru ilaç ameliyat ıvırzıvır.. nie ki abi bırakalım ölsün. Nie ölmesin ki olum=) çok fena kafama takıldı.. bıraksana adam ölsün kurcalama artık onu… ha şimdi ölmüş ha sonra ne fark ederki sıradan bi insan için. Hem sana ne lan?! Yaşıyoruz da nooluo a.q.. elimizi suya sabuna soktuğumuz mu var.. “ben sağlıklı besleniorum hergun hebele ile hübülü yiyorum pubiğe paralel esniorum hı hı evt pilates de yapıorum.. karnıbahar evet cok ii.. superiz biz kolestrol yok ı ıh bizde.. muhtemelen bi 3yuz 5yuz yıl yaşarız evet hı hı..” bak şimdi kank; madem ugrasıosun çabalıosn uzun ve sağlıklı bi yaşam için, tamam devam et saygım sonsuz sennde vardır bi bildiğin de, bari yaşarken bişiler yap olum. Şu kutuplardan basık ekvatordan şişkince yuvanı bi temizle, bulaşıklarını yıka sil süpür ya da parti yap yani sen bilirsin.. ot gbi yıllarca nefes alıp veriorz anacım sonra da “ölmeyelim biz” nie ki?? Bi yararın yok madem git kalabalık yapma bari..

Çok mu acımasız oldu ya=) bi de dusununce bnm de bi yararım yok aslnda ama öğrenciim daha sayılmaz=) nese yani trajik deil o kadar..ölüm.. olmamalı yani.. hepimiz ölucez bi gun.. ama ben ölünce herkes içip sevişsin parti olsun cok cılgın olsn kmse sıkılmasın.. okkey??

10.11.09

balkonda oturmak.

Balkonda oturmak bi çok insana gore keyiflidir. Ev kiralanırken veya satın alınırken balkonu olmasına dikkat edilmesi bunun kanıtıdır. Biçok insan balkonlu evi tercih ediyor. Demek ki balkonda oturmayı seviyor.
Bu konuda bi teorim var. İnsanların balkonda oturma sebepleri elbetteki yaş gruplarına, ekonomik sınıflarına gore değişeblr, ancak gereksiz bi genelleme yapmak gerekirse, çoğu insanın balkonda oturma nedeni gözlemlemektir. Ancak burada masum bir gözlemcilikten bahsetmiyorum. “Gazing” den bahsediorum. Türkçesini araştırmak da çok zor gelio. Yani insanlar kendileri görünmeden yoldan geçenlere ya da komşularına bakmayı seviyorlar. ( hah buldum “dikizlemek”) yani hani nasıl tüm insanlar aslında dedikoduyu severler, sevmeselerde yaparlar ya onun gibi…
Aslında hepimiz, birilerini dikizlemek için dürtülüyoruz. İçten içe başka insanlara bakmak, onları gözlemlemek hatta bazen onlarla ilgili yargılara varmak bize keyif veriyor. Yahu bi cafede oturup butun gun sağdan soldan geçen insanları izleyip eleştiren insanlar tanıdım… yani o kadar keyif alabiliyoruz ki bazen bundan tüm gün aktivite olarak yapabiliyoruz demek ki. Çok ilginç.
Peki balkonlar neden yapılmışlar?
"Balkon fikri ilk kez Hıristiyanlık'ta, imparator ve imparatoriçenin katedrallerdeki dinî ayinleri halktan uzak, onlarla bağlantısı olmayan bir yerden izleme ihtiyacından çıkmıştır."(bknz: www.vikipedia.org/wiki/balkon)
Hehehe haklıymısım=) Neyse.. butun genellemeler yanlış olduğuna gore, aslında yalan söylüyorum.

26.10.09

Hastalık.

Aslında hepimiz hastayız. Kimse normal değil. Yanlıs oldu, kimse normal değilse normal de normal değildir. Yani normal olmaması lazm. Herkesn oldugu sey normalse yani.. o zaman normal normal değildir. Kimse de normal değilse herkes hastadır. Ama hastalık normalliğin karşıtı mıdır? Ayrıca hastalık normaldir öyleyse. O zamn hastalık ve normallik aynı şey midir?

Kafam karıştı. 1 sn.

Hastalık normalliğin bi parçasıdır. Normal olmak için biraz hasta olmak lazım. Ama ya çok hastaysak? O zaman normal değilizdir. Az hastalık normaldir, kabul gorur. Çok hastalık dışlanır, ve daha çok hasta olursunuz. Çok hastalık kümülatif(bole mi yazılıo?) bişidir. Hastalık azaldıkça normalleşirsin. Ama yok olursa yine normal dısı olursun. Çünkü normal geneldir. Genelde insanlar hastadır. Yani aslında hepimiz hastayız.

Midem bulanıo. Kronik bi şekilde.

Soru şu olmalı: nasıl iyileşebiliriz?
Psikologlar bunun için varlar. Ama onlarda hasta çunku insanlar. Ama hasta olan biri baskasını iyileştremicek die bşi yok. O zaman gtmeliyiz. Evet. Bunun için de sponsor bulmalıyız.

Canım sıkılıo. Puffff.

Pembe ojeler bana yakışmıo. Bi daha sürmiycem. Çamaşır makinesi de çamaşırları yıkamıo. Yıkarsa sıkmıo. 10 liram var. Para bekleynce çoğalmıo. Nieki? Bolunse ya.. bölünerek çoğalsa.. hastalıklarda bekleince azalsa.. bölünerek azalsa.. evet! Belki bolunce azalırlar. Ama ya çoğalırlarsa? Bölmiyelm, beklemiyelm, sıkıştırıp ezelm. Ama once bulmamız lazm. Zor. O zamn içelm ve dans edelm belki gecerler.. ağlamayalım. İçelim. Ne var?! kanserde tam olarak tedavi edilemio??!!!

Kusucam.

7.10.09

belki.

Belkide yanlış yoldayız hayatta…
Ne yapmak, ne olmak istediğimizi arayıp durmak, bulup sevinmek, bulamayıp üzülmek hatadır belkide…
Demek istediğim belki hayat görmekten ibarettir. Belki sadece yaşayarak verebiliriz hayatın hakkını. Düşünerek, sorarak…
Olmasak hiçbişey, sadece en iyi yaptığımız şekilde –ki bu herşey olabilir, ifade etsek kendimizi. Şöyle dogru düzgün havalı bi sıfatımız olmadan… doktor olmadan mesela, avukat olmadan, reklamcı olmadan ya da.
Sevsek kendimizi, tüm canlıları, hayatı ve yaşasak ve yaşama bişiler katsak, bi renk bi nota, bi satır, bi çocuk, bi ev, bi eşya vs. yaptığımız herneyse, kattığımız insanlığa, doğayla özdeş olsa, sevgi koksa… belki o zaman kötülük olmaz, hasar olmaz…
Üzülsek, üzülebildiğimize sevinsek…
Her ne yapıyorsak kalbimizle yapsak. Yaptığımıza, kattığımıza, sevdiğimize, kalbimize inansak. Çok üzülüyorum aslında bilmedikleri, görmedikleri şeyler uğruna çokça zaman harcayıp, emek veren insanları görünce. Oysa tam karşımızdakini, bildiğimizi, -bir ağacı mesela, yüceltmek varken, doğanın, insanın, bilginin, farkındalığın yücelmesi, kıymet görmesi gerekirken sırf korktuğumuz için aciz ve güçsüz olduğumuzu düşündüğümüz için, kolayımıza geldiği için enerjimizi israf etmemiz… gözlerim doluyor.
Ne de çok seviyorum yaşamayı, kendimi, insanları, denizi, ormanı falan… ve hayır, bir arpa boyu yol alabildiğimi düşünüyorum ancak.
Keşke daha fazla yaşasam, keşke daha fazla bilsem, görsem, sevebilsem, daha cesur olsam keşke. Hiçbir şeyin sonu yok çünkü aslında. Hiçbir güzel şeyin sonu yok…

6.10.09

sevmek.

uff artık sevmek nedir bilmiyoruz. bilemiyoruz. hayatımızdaki herşei herkesi, küçük bi çocuğun oyuncağını sevdiği gbi seviyoruz. elimizden alınınca ağlıyoruz. ne haddimizeyse para verip aldığımız oyuncakları sahiplendiğimiz gibi sahipleniyoruz sevdiklerimizi. çok canım sıkılıo.
nolur azcık olgun olsak yahu... ole kalbimizle sevsek, aklımızla sevsek insan gibi sevsek birbirimizi... acaba sorun saygı duymak mı?? yok onu da bilmiyoruz ama bu başka bişi..
aslında aileden gelen bişi olabilir. yani babamız bizi o kadar çok seviyor ki hata yapınca dövüyor. başımıza bişi gelmesin die eve kapatıyor vs. (tabi bunlar çok somut ornekler illa bole olması gerekmez duygusal baskı da söz konusu olabilir.) sonra biz buyuyoruz ve kız/erkek arkadasımızı o kadar çok seviyoruz ki ama o kadar çok seviyoruz ki canımızı yakınca onu cezalandırma hakkını görüyoruz kendimizde. eğer üzüldüysek üzmeliyiz. canımız yandıysa biz de baskasının canını yakmalıyız. evet insanda güdülenme bu şekilde olabilir. ilkokulda işler boyle yuruyebilir, "ama örtmenim once o vurdu" kafasında olunabilir yani. yani yani=))) ancak, güdülerimizle hareket etsek dunya nasıl bir yer olurdu? ego ve super egolarımızı ignore etseydik toplum nasıl bir arada tutulurdu?? bunları sormak lazım kendimize. çünkü ancak bu şekilde hayvanlardan ayrılabiliriz.
dünyada tüm canlıların canı yanar, mesele insan olmayı taşıyabilmekte.. acı kişiyi olgunlaştırır. acı üretkenliğin anasıdır-ki nietzche de benmle aynı fikirde=) bu yuzden yaşayabildiğimiz her duygu gbi bunun da kıymetini bilmeliyiz die düşünüorm, ve inanıyorum ki
azıcık idimizi bastırabilirsek, azıcık yüreklerimizi olgunlaştırabilirsek, azıcık kendimize değer verirsek sevmek daha keyifli olur. sevilmek daha heycanlı olur.. aşk dediğinin; acısı bile güzel olur;)


demek istediğimi bir de şöyle anlatabilirim:
http://www.youtube.com/watch?v=bvImiozANwgNR=1&feature=fvwp

27.9.09

şans.

Ne kadar şanslı olduğumuzun farkındamıyız? Tamam ben kendi adıma konuşacağım… özgürce konuşabildiğim, oturabildiğim, yiyip içebildiğim bir evim var. Yanımda usulca kıvrılıp uzanan, arada bir bacaklarımı yalayan dünya tatlısı bir köpeğim var. Bana toplumda oldukça geçerli bi sıfat veren okulum var. İstediğim zaman arayabileceğim çok yakın dostlarım, arkadaslarım, hislerimi ürkmeden paylaşabileceğim ebeveynlerim var. Dünya ile iletişim kurmamı sağlayan bilgisayarım, beni şarkılarıyla gülümseten, düşündüren Radiohead var.
İnsan daha ne ister ki? Evet, bende her istediğimi satın alamıyorum, ne istersem onu yiyemiyorum, giyemiyorum, her istediğim internet sitesine erişemiyorum(!). yani herşey dört dörtlük değil elbette. Ama son zamanlarda daha çok düşünmeye başladım ne kadar şanslı olduğumu. Çok sevdiklerim uzağımda olsa da, cebimde param olmasa da, işler asla yetişmese de ben çok mutluyum. İrma sağlıklı olduğu için, ben, ailem sağlıklı olduğu için, dostum kendi adına çok güzel şeyler başardığı için, yapabileceklerimi hissedebildiğim için çok mutluyum.
Peki ya bunlar olmasaydı? Hiç arkadaşım olmayabilirdi, bi ailem olmayabilirdi, okulum olmayabilirdi… işte burda şans çıkıyor karşımıza. Annemle babamı çok seviyorum beni dünyaya getirdikleri için en azından iş sahibi olarak bi çocuk yaptıkları için, ya da sadece bir çocuk yaptıkları için. Bilinçli oldukları için, bilgi sahibi oldukları için, hatta belki aydın oldukları için. Çocukken bana az barbie bebek, çok kitap aldıkları için, sadece ayda bir mc donalds a götürdükleri için, beni koşulsuz sevdikleri için, beni dinledikleri için, bazen çocuklardan da bişilerin öğrenilebileceğini bildikleri için… onları çok seviyorum ve teşekkür ediyorum=)
Şımarmasınlar tabi daha iyi de olabilirlerdi… ama ben de daha iyi olabilirdim… şartlar daha iyi olabilirdi… dünya da daha iyi bir yer olabilirdi.. bunun sonu yok. Neticede ben dünyamdan(kendimden, anne babamdan, arkadaşlarımdan) memnunum ama niye daha iyi olmasın? Niye insanlar dünyayı daha iyi bi hale getirmesinler? Sanırım bunu yapmak için “iyi”nin ayırdına varmak, bulmak ve çoğaltmak lazım… Belki de aslında ne kadar şanslı olduğumuzu görmemiz lazım. Şansımızı farkedip, arttırıp, dağıtmamız lazım…

26.8.09

dumansız y...k sahası!

az once sağlık bakanımızın sigara yasağı hakkındaki yorumlarını dinledim. Sigara firmaları dışında hiç bir sektorun bu yasaktan etkilenemeyeceği, kahvede oyun oynayan vatandaşın oyunundan vazgeçmeyeceği, onun yerine gunde 2 paket değil de 3 adet sigara içeceği gorusunde kendisi. burdan çıkarabiliceimiz sonuç a) bu adam gerizekalı, b) aptal, c) salak!

yalvarıyorum bi sigara bağımlısı çıkıp desin ki ben sigara içmektense kahvede kağıt oynamayı tercih ederim. yahu bole bi insan olabilir mi? bağımlılık ya bu! nikotin istio vucut! kumarbaz olmadığın surece bole bi tercih yapmak mumkun değil zaten.

bi de dedi ki uyum oranı yuzde 99 un ustundeymiş. e tabi esnafın cebinde 5 milyar yokki yasağı çiğnesin! yuzlerce esnaf kan ağlıo, her il de eylemler yapılıo bunlarda hiç kafa yok mu ya?? 50 yıldır nargileci, kahvehaneci insanlar var bunlar ne yicek gari? Bar sahipleri ne bok yicek? yanında çalışan insanlar? canlı muzik yapan adamlar? kaç kişi işsiz kaldı bu çılgın bakanın haberi var mı acaba? toplumun sağlığını, ölüm oranlarını acaba belediye çukurlarını kapatarak, trafik kazaları adına, doğal afetlerden korunmak adına önlemler alarak sağlayamıolar mı?
gündemi meşgul etmek dikkati dağıtmak için bu kadar insana zarar vermek mi lazımdı??

dumansız hava sahanızda boğulun insallah!

24.8.09

irma doyulmaz tadınaa irma 2.yaşındaaa..

bir canlı sanırım ancak bu kadar sevilebilir. irmadan bahsediorum. herkes kopeini bu kadar seviomudur bilmiorum ama ben ona sarılınca, bole kafamı ustune koyup yatınca hiç derdim tasam kalmıo.. sanki ne iş yapmak istediğini bilmeeyen, faturaları nasıl odiceini kestiremeyen ben değilim.. yerimde bi trilyoner var sanki.. o kadar mutluyum.. ben eve gelince ustume atlayıverio ya, sağımı solumu yalamaya başlıo ya, tamam artık hiç sıkıntım kalmadı, hiç yorgun değilim diorum.
geçen sene onu çişe çıkarmaya üşeniodum daha doğrusu ole bi duzenimiz yoktu balkonu kullanıodu bu iş için. bu sene şikayetler uzerine dışarı çıkarmaya başladım. afacan da hemen ogrendi sağolsun=) artık çoğu zaman ne kadar yorgun olrsam oliim dışarı çıkarıyorum irmayı ve ilginç bi şekilde onunla zaman geçirmekten daha dogrusu onun için bişi yapıo olmaktan inanılmaz keyif alıyorum. hele çimlere gidip tasmasını çıkardığımda bole kulakları uçuşa uçuşa, salyaları akıta akıta bi koşuşu var ki sormayın.. sanki ruzgara karşı koşan benmişim gbi. aslında bu ruhiyeti haliye irma henuz 2 aylıkken baş gostermişti. hastalığından dolayı bolca yemek yemesi gerekiodu ama hiç iştahı yoktu. o zamanda elimle azar azar yedirirken o yedikçe ben doyuyodum sanki. aslında bunlar tek kategori altındaki duygular, annelik.
sakın kucumsemeyin kopekle bebeğin yeri bir mi diye. ister kopek olsun ister 9 ay karnınızda taşıdığınız bebek, ister sevgiliniz, ister anneniz, babanız. söz konusu duygu sadece sevgi ve emekle ilgili.(bknz:alyazmalım=)) bi varlık için ne kadar emek harcarsanız ona o kadar bağlanıosunuz, bağlandıkça değer verip seviosunuz, alıştıkça da aşık oluosunuz=)
yani ha bebei 9 ay karnında taşımıssın, ha bi kopeği sırtında aylarca veterinere taşıyıp, harçlığından kısıp karnını doyurup, işinin gucunun arasında onunla vakit geçirmişsin, geceleri evde yalnız kalmasın die hayatından feda edip koynunda uyutmuşsun, o hastayken uyumayıp başında beklemişsin.. yani ona kaliteli bi hayat bağışlamışsın, bence farketmiyor. inanmazsanız feyzanla ayşegule sorun=)

9.7.09

Trilaylaylay

yehooo!!!!!! çikooo!!!!!!!
bloggyyyyyyyyyyy=))

İzleyiciler